Hiç arkadaşım olmasın istiyorum artık. Hiç kimse önemsemesin, hiç kimse güvenmesin. Nasıl beceriyorum bilmiyorum ama hep istediğimin tam tersi durumların içinde buluyorum kendimi.
Ben tanımsız durumları seviyorum. Bir isim ve o isme göre girilmesi gereken kalıplar yok çünkü. Sevgili olmadıysan sevgili olmanın zorluklarını yaşamak zorunda kalmazsın hiç. Dost olmadıysan dost gibi davranmak zorunda kalmazsın. Eğer birine sevgilim diyorsam birden bu tanım anlayamadığım biçimde açılıyor; niye telefonun kapalı, aradım niye açmadın, sonra niye geri aramadın, nereye gittin, kimle görüşüyorsun, ondan hoşlanmıyorum görüşme. Bir dur, noluyo diyince başlıyor arıza, sanki bu yaşıma kadar kiminle görüşeceğimi nereye gideceğimi ne yapacağımı birilerine sormuşum da yapmışım gibi, şimdi her şeyden sevgili etiketli adamı haberdar etmem gerekiyor. A saçını mı kestirdin, ama söylememiştin, yok artık kendi saçımı kestirirken de mi soracağım? Böyle diyince de sen beni hiç önemsemiyorsun, fikrimi bile sormuyorsun, başkaları bile senin için daha önemli vızıltılarının başlamasıyla birlikte ben derin derin nefes almaya başlıyorum. Eh illaki sonunda ya ben dayanamıyorum bu yapışık ikiz durumlarına, ya da o seninle yapamayacağım birlikte gibi bile davranmıyorsun, ben senin için neyim ki zaten diyip benimle görüşmeyi kesiyor.
Arkadaşlıklarım da böyle, “en iyi arkadaş” “en yakın dost” nedir bunlar Allah aşkına ya, en yakın dost her bokunu anlattığın sürekli akıl aldığın, yaşadığın her olayı bilen kişimidir? Ben böyle biri olmak istemiyorum ki kimse için. Kimseye de böyle davranmıyorum. Kime ne, bana ne diyince de bozuluyor insanlar. Arkadaş olduk ya, her konuyla ilgilenmeliyim, her telefona cevap vermeliyim, her şeyi paylaşmalıyım. Bir şekilde dinliyorum da niye bu kadar dalgınsın, kiminle birliktesin, bir sorun mu var, sen ne kadar az anlatıyorsun sorularıyla baş edemiyorum. Niye öğrenemiyoruz boğmadan iletişim kurmayı bilmiyorum. Bende çok matah değilim, anakonda gibi yapışabiliyorum hele yeni aşık olduysam, ama genelde bu anakondalık durumunun büyük bir kısmını kendi içimde hallediyorum, zaten kısa bir zaman sonra uyanıp ne saçmalıyorsun diyorum kendime, iki gün önce yapıştığın kişiye sonraki gün uzak olunca açıklama yapmak gerekiyor ki bu daha da zor.
Bir arkadaşım var, hesapladım 14 yıl olmuş tanışalı. Bir zaman aynı evde yaşamışlığımız bile var. Bir gece geyiğinden sonra onun sonraki günlerde bulacağını düşünerek yazdığım bir not saklamıştım odasına, “ben senin beni anlayabilme ihtimalini seviyorum” diye. Sonraki günlerde ise beni çok daraltmıştı bu 24 saatlik birliktelik, bende birkaç gün şehir dışına gidiyorum diye kaçmıştım ondan. Benim yokluğum sırasında bulmuş notu. Geldiğimde gösterdi, bunun için mi gittin dedi. Bana bunu sormayacağın günün de geleceğini umduğum için yazmıştım dedim. Sonrasında çok ne çok dip dibe, ne uzak bir yol benimsedik. Sonra araya yollar da girince tam da istediğim gibi oldu bu arkadaşlık. Birbirimizle ilgili her ayrıntıyı bilmedik, ama her önemli olayda yan yanaydık.
Uzun bir aradan sonra tekrar görüştük. Konu benimle ilgili bir noktaya gelince çantasından yıllar önce mor kalemle yazdığım üzerinde 97 yılının tarihi olan o notu çıkardı. İnanamadım. Onun bu kadar önemsemiş olmasına, yıllar boyunca bunu saklamış olmasından inanılmaz rahatsız oldum. Anlayamadığım çok şey oldu geçmişte dedi, boş ver ya, benim de anlamadığım şeyler var, niye yaptığımı bilmeden yaptığım şeyler, nasıl da kibirliymişim bunu yazarken dedim. Hadi yakalım bunu dedim, vermedi çantasına soktu tekrar. O not onun çantasına girerken birileri harç kamyonunu mideme boşalttı. Sen benim için hiç kimsenin olmadığı kadar önemlisin, bunları duymak istemediğini biliyorum ama senin de, dile getirmesen de, aynı değeri bana verdiğini biliyorum dedi. Sana aşığım deseydi beni bu kadar rahatsız eder miydi bilmiyorum. Anladım ki bu ilişkinin bunca zaman sürmesinin en büyük nedeni bu, aramızdaki yollar.